Can YÜCEL
Can Yücel, 1926'da İstanbul'da doğdu. Milli Eğitim Bakanlığı da yapmış olan ünlü kültür adamı Hasan-Âli Yücel'in oğludur.
Ankara ve Cambridge üniversitelerinde Latince ve Yunanca okudu. Çeşitli elçiliklerde çevirmenlik, Londra'da BBC'nin Türkçe bölümünde spikerlik yaptı.
Askerliğini Kore'de yaptı. 1958'de Türkiye'ye döndükten sonra bir süre Bodrum'da turist rehberi olarak çalıştı. Ardından bağımsız çevirmen ve şair olarak yaşamını İstanbul'da sürdürdü. 1956 yılında Güler Yücel ile evlendi. Bu evlilikten iki kızı (Güzel ve Su) ve bir oğlu (Hasan) oldu.
Can Yücel, 1945-1965 yılları arasında `Yenilikler`, `Beraber`, `Seçilmiş Hikayeler`, `Dost`, `Sosyal Adalet`, `Şiir Sanatı`, `Dönem`,`Ant`, `İmece` ve `Papirüs` adlı dergilerde yazdı. Daha sonraları `Yeni Dergi`, 'Birikim`, `Sanat Emeği`, `Yazko Edebiyat` ve `Yeni Düşün` dergilerinde yayımladığı şiir, yazı ve çeviri şiirleri ile tanınan Yücel, 1965`ten sonra siyasal konularda da ürün verdi. 12 Mart 1971 döneminde Che Guevara ve Mao'dan çeviriler yaptığı gerekçesiyle 15 yıl hapse mahkum oldu. 1974'de çıkarılan genel afla dışarı çıktı. Dışarı çıkışının ardından hapiste yazdığı Bir Siyasinin Şiirleri adlı kitabını yayımladı. 12 Eylül 1980 sonrasında müstehcen olduğu iddiasıyla "Rengahenk" adlı kitabı toplatıldı.
1962'de İngiltere'deyken, 1709 yılından kalma, Latin harfleriyle taş baskısı olarak basılmış bir Türkçe dilbilgisi kitabı bulması geniş yankı uyandırdı.
Şiirlerinde argo ve müstehcen sözlere çok sık yer veren, bu nedenle zaman zaman dikkatleri üzerine çekip koğuşturmaya uğrayan Yücel, ilk şiirlerini 1950 yılında `Yazma` adlı kitapta toplamıştır.
Can Yücel, taşlama ve toplumsal duyarlılığın ağır bastığı şiirlerinde, yalın dili ve buluşları ile dikkati çekti. Can Yücel'in ilham kaynakları ve şiirlerinin konuları; doğa, insanlar, olaylar, kavramlar, heyecanlar, duyumlar ve duygulardır. Şiirlerinin çoğunda sevdiği insanlar vardır. 'Maaile' şairin kitaplarından birine koyduğu bir ad. Can Yücel için ailesi çok önemlidir: eşi, çocukları torunları, babası.. Bu insanlarla olan sevgi dolu yaşamı şiirlerine yansımıştır. 'Küçük Kızım Su'ya', 'Güzel'e', 'Yeni Hasan'a Yolluk', 'Hayatta Ben En çok Babamı Sevdim' bu sevgi şiirlerinden bazılarıdır.
Can Yücel ayrıca Lorca, Shakespeare, Brecht gibi ünlü yazarların oyunlarından çeviriler yaptı. Shakespeare çevirileri (Hamlet, Fırtına, Bir Yaz Gecesi Rüyası) aslına tam olarak bağlı kalmasa da son derece başarılıdır. Shakespeare'in ünlü 'to be or not to be' sözünü 'bir ihtimal daha var, o da ölmek mi dersin' şeklinde türkçeleştirmiştir. 1959'da ilk baskısı yayımlanan 'Her Boydan' adlı kitabında dünya şairlerinin şiirlerini serbest ama çok başarılı bir biçimde Türkçe'ye çevirmiştir.
Son yıllarında Datça'ya yerleşti ve her hafta Leman, her ay Öküz dergilerinde yazıları ve şiirleri yayımlandı. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel`e hakaretten yargılanan Yücel, 18 Nisan seçimlerinde ÖDP`nin İzmir 1. sıra milletvekili adayı oldu. 12 Ağustos 1999 gecesi ölen şair, çok sevdiği günebakan çiçekleriyle uğurlanarak Datça'ya gömüldü.
ESERLERİ :
Yazma (1950) Her Boydan (1959, Çeviri Şiirler) Sevgi Duvarı (1973) Bir Siyasinin Şiirleri (1974) Ölüm ve Oğlum (1976) Şiir Alayı (1981, ilk dört şiir kitabı) Rengâhenk (1982) Gökyokuş (1984) Beşibiyerde (1985, ilk beş şiir kitabı) Canfeda (1985) Çok Bi Çocuk (1988) Kısa Devre (1990) Kuzgunun Yavrusu (1990) Gece Vardiyası (1991) Güle Güle-Seslerin Sessizliği (1993) Gezintiler (1994) Maaile (1995) Seke Seke (1997) Alavara (1999) Mekânım Datça Olsun (1999)
SÖZLERİ
Benim halim memleketin hali.
Sevdiğin Kadar Sevilirsin.
Aşk da önemli olan aynı elleri tutmak değil, Bi ömür hiç bırakmamaktır.
Ağlayanı güldürebilmek; Ağlayanla, ağlamaktan daha değerliymiş.
En uzak mesafe, iki kafa arasındaki mesafedir. Birbirini anlamayan.
Kimi ölüler bize ne kadar yakın,Yaşayanların birçoğu ne kadar da ölü.
Birine verilecek sevgin yoksa, Ona ümit dolu gözlerle bakma!
İnsanı herhangi biri kırabilir; ama bir tek sevdiği acıtabilirmiş.
Memnun olan yok hayatından ! Kiminle konuşsam aynı şey.. Herşeyi, herkesi bırakıp gitme isteği.
Aşk; kelime değil bir cümledir. Kurmak içinse, özneyle yüklem değil, iki yürek gerekir.
Yüz kızartıcı bir suç değildir hırsızlık; çalınan birinin kalbiyse eğer.
Öyle bir seveceksin ki, yüreğinden kimse ayıramayacak. Ve öyle birini seveceksin ki, Seni gözleriyle bile aldatmayacak.
Bilinmedik bir hüzün var içimde, bir gariplik. Anladım ki, ya ben fazlayım bu şehirde ya da biri eksik.
Gitmek unutmak değildir sen bunu çok iyi biliyorsun. Aklımda gözlerin varken, sen buna gitmek mi diyosun?
Git demek kolay ama gittikten sonra üzüleceksin. “Eğer git diyebilecek kadar güçlüysen, hoşçakal deyip susmasını da bileceksin.
Anladım ki aşk; Her iki tarafı da mağdur eden, Yürekte izinsiz gösteri yapan mutluluk karşıtı bir eylem.
Herşeyin kadar değil, değeri kadar seveceksin. Çünkü beklentin ne kadar çok olursa, o kadar kırılırsın.
Hayattan aldığım en büyük ders: Sevgisiyle karşında sapasağlam duramayan birine, asla yaslanmayacaksın.
Çabuk unutulurdu ıslak bir öpücüğün yakıcı tadı belki de kalp, göğüs kafesine o kadar yüklenmeseydi eğer.
Herkesin mutlu olmak için başka bir yolu varmış/ Kendi yolumu çizdiğimde anladım. Yalnızım.. Çünkü herhangi biriyle değil, Beklediğime değecek kişiyle devαm etmeliyim bu yolα.
Unutma; Onu artık unuttum demek, bir kez daha hatırlamaktır aslında. Kural bu: En çok seven, hep en önce terkedilir. Unutma; Vedalar acıtsada, bazen gitmek gerekir.
Çok sahiplenmeden seveceksin mesela. Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi, Hemde hep senin kalacakmış gibi.
Ne sahip olduğundur hayat, ne de umdukların bunca zaman. Yüreğin kadardır hayat! ‘Seviliyorsan renkli, seviyorsan Siyah Beyaz.
Bilir misin ne zordur severek yaşamak. Ona benimsin deyip sarılamamak. Ne zordur hep yakın hissedip aslında ondan uzak olmak.
Acılara bakıp da küsme sevdalara, gavura kızıp da oruç bozulmaz. Sök at kafandan acabaları, kemik aynı yerden iki defa kırılmaz.
Gidene söylenecek söz yok, sevse zaten gitmezdi; ama gelene de pek sevinmemek gerek, çünkü o da başkasından geldi.
Senle olmanın en güzel yanı ne biliyor musun? Nerden bileceksin! Sen hiç benimle olmadınki, ya aklın başka yerdeydi ya yüreğin.
İçin yanarken üşümek, Yüreğin kan ağlarken gülmek, Özleyip de sevdiğini görememek.. İşte aşk bu olsa gerek !
ah be Dünya sen dönüyorsun onu anladık da bu insanlar senden daha hızlı dönüyor hemde ortada hiçbir yörünge yokken.
Benim öfkem gecelerin beyidir, kalkar bi tek çocuk ağlasa! İşte bak bu anasız yasa, Kanuni’nin değil bizimdir.
Bir hayli kırgınım. Beni anlamadığın kelimelerin, aslında her şeyi anlatıyor oluşlarına kırgınım.
Bir insana zorla sevdiremezsin kendini, Bana güven diyemezsin. O bunu hissetmiyorsa, tek bir söz söyleyebilirsin: Sen bilirsin.
Öyle sevmelisin ki beni; bırakıp giderken hayatı, sadece mutluluk olmalı yüzümüzde. Birbirimizi sevmenin gururu olmalı herşeyde.
Küçükken annem, yerde ekmek görünce: yükseğe koy kuşlar yer derdi. Sevdiklerimizi hep yüksekte tuttuk, acaba kuşlar mı yedi ?
Uykusuzluklar yıkıp geçmezdi, kısacık kestirmelerin ardından, dokunulası ipek ten bir o kadar uzakta olmasaydı eğer.
Bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne. ‘O olmazsa yaşayamam’ demeyeceksin, Demeyeceksin işte. Yaşarsın çünkü.
Bir insanı herhangi biri kırabilir; ama bir tek en çok sevdiği acıtabilirmiş. Çok acıttığında anladım.
Geldiğin kadar değil, Göründüğün kadar mutlusun. Ve sakın unutma; Gittiğin kadar değil, Hakettiğin kadar unutulursun.
Bilmelisin ki . Yüreğiniz ne kadar kan ağlarsa ağlasın Dünya sizin için dönmesini durdurmuyor. Gitmek istiyorsa,
bırakacaksın.. gitsin ! Aklı seninle olmayanın bedeni yanında olsun ister misin ? Öyle herkesi sevmeyeceksin.. Seviyorum’ demeyeceksin ! Seni seviyorum’ diyebilmek için gerekirse bir ömür bekleyeceksin.
Birini seveceksen, onu herşeyinle sevme. Çünkü bittiğinde; Onu unutamamana değil, unutamayacak kadar çok sevdiğine yanarsın.
Galiba yoruldum. Herşey kadar, herkes kadar, sen kadar. ‘Kendimi her kaybettiğimde, Seni de kaybediyor olmaktan yoruldum.
Seni seviyorum demek değil ki matifet, Önemli olan o kelimenin tüm sorumluluklarını alabilmek. Uykusuzluklar yıkıp
geçmezdi, kısacık kestirmelerin ardından, Dokunulası ipek ten bir o kadar uzakta olmasaydı eğer.
Beni derginin kıçına koyanın gelir kıçına korum.
Ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi.
Gerçekten seviyorsan hiçbişeyi mazeret etmeyeceksin. Gerçekten seviyorsan eğer sonuna’ kadar değil, ‘sonsuza’ kadar seveceksin.
Gidiyorum ben boşçakallar,sıçmışım ortalık yerinize.Kıçımın fosforuyla aydınlanın siz artık. Kimileri ‘Seviyorum’ der, çünkü ezberlemiştir. Kimileri diyemez, çünkü gerçekten sevmiştir.
Yüreğinde aşk olmadan geçen hergün kayıpmış, Aşk peşinden neden yalınayak koştuğunu anladım. Dünya bir meşin toparlaktır, Allah da gol!
Kart sensin, postal sana girsin.
Bu memlekette göte “göt” denir!
Körfezdeki dalgın suya bir bak; göreceksin Nato’ nun kablosu durmakta derinde.
Kaşı babam kaşı demeye kadar, mahmut başar kardeş, kazı babam kazı, kaşlarını.
Kara kaşlı bir bulut geldi… Gürledi ama yağmadı değil Yağmadı ama gürledi gitti.
Seninle olmanın en romantik yanı ne biliyor musun ? Sensiz gecelerde sana söyleyemediklerimi yıldızlara aya anlatmak.
Üç harf yanyana kaç şekilde gelir bilir misin? Aşk dersin.. Sen dersin.. Ben dersin.. Sen, ben biter; biz dersin. Gün gelir git
dersin..
Peki dur kelimesinden haberdar değil misin? Dur demeyi bilmez misin? Git demek kolay, dur diyebilecek kadar yürekli misin?
yalan söylememek değil, gerçeği gizlememekmiş marifet.
En uzak mesafe ne Afrika’dır, ne Çin, ne Hindistan, ne seyyareler ne de geceleri… ışıldayan yıldızlar .. En uzak mesafe iki kafa arasındaki mesafedir birbirini anlamayan.
Ülkenin, farklı şehirleriydik. ben sürgün yeri, sen başkent. İlk isyan hep sende başlardı. Cezasını çekmek hep bana kalırdı.
Bunca zaman bana anlatmaya çalıştığını,kendimi bulduğumda anladım.
Herkesin mutlu olmak için başka bir yolu varmış,
Kendi yolumu çizdiğimde anladım..
Bir tek yaşanarak öğrenilirmiş hayat, okuyarak,dinleyerek değil..
Bildiklerini bana neden anlatmadığını, anladım..
Yüreğinde aşk olmadan geçen hergün kayıpmış Aşk peşinden neden yalınayak koştuğunu anladım..
Acı doruğa ulaştığında gözyaşı gelmezmiş gözlerden, Neden hiç ağlamadığını anladım..
Ağlayanı güldürebilmek,ağlayanla ağlamaktan daha değerliymiş, Gözyaşımı kahkaya çevirdiğinde anladım..
Bir insanı herhangi biri kırabilir, ama bir tek en çok sevdiği acıtabilirmiş, Çok acıttığında anladım..
Fakat,hakedermiş sevilen onun için dökülen her damla gözyaşını, Gözyaşlarıyla birlikte sevinçler terkettiğinde anladım..
Yalan söylememek değil, gerçeği gizlememekmiş marifet, Yüreğini elime koyduğunda anladım..
”Sana ihtiyacım var, gel ! ” diyebilmekmiş güçlü olmak, Sana ”git” dediğimde anladım..
Biri sana ”git” dediğinde, ”kalmak istiyorum” diyebilmekmiş sevmek, Git dediklerinde gittiğimde anladım..
Sana sevgim şımarık bir çocukmuş,her düştüğünde zırıl zırıl ağlayan, Büyüyüp bana sımsıkı sarıldığında anladım..
Özür dilemek değil, ”affet beni” diye haykırmak istemekmiş pişman olmak, Gerçekten pişman olduğumda anladım..
Ve gurur, kaybedenlerin,acizlerin maskesiymiş, Sevgi dolu yüreklerin gururu olmazmış, Yüreğimde sevgi bulduğumda anladım..
Ölürcesine isteyen,beklemez,sadece umut edermiş bir gün affedilmeyi, Beni afetmeni ölürcesine istediğimde anladım..
Sevgi emekmiş, Emek ise vazgeçmeyecek kadar, ama özgür bırakacak kadar sevmekmiş